dünyanın en zengin adamı

 

Toplanın, haber büyük. Geçen gün Amerika’da yaşayan bir arkadaşımla buluştuk, o anlattı. Ben de onun yalancısıyım, günahı boynuna. Üç ay kadar önce bir akşam bunlar evlilik yıldönümlerini kutlamak için eşiyle yemeğe çıkmışlar. Hatta tarihi de söylemişti. Evet evet, Ekim’in yirmi üçüymüş. Artık eşi bunun aldığı hediyeyi mi beğenmemiş, yoksa bizimkinin gözü garson kıza mı kaymış, fena kavga etmişler. Karısı bırakmış yemeği, kalkmış gitmiş. Bizimki de canı sıkkın, kendini salaş bir bara atmış.

Ufak ufak demlenirken yan tarafında oturan adam çekmiş dikkatini. Yüzü tanıdık gelse de canı pek konuşmak istemediği için üzerinde durmamış. Vakit geçmiş, insanlar kalkmış. Bu ikisi kalmışlar içen. Garson, “Son içkiler beyler” deyip birer viski koymuş önlerine. Bizimki hesap için cüzdanını bulmaya çalışırken öbür adam bir deste para çıkarıp koymuş barmenin önüne. Kafasını kaldırmadan, “Bu gece kapatmak yok, koy kendine de bir şeyler, şu müziği de değiştir” demiş.

Bardağını, sağlığına der gibi bizimkinden yana kaldırınca, benim arkadaş da karşılık vermiş. Adamın yanındaki tabureye geçmiş. Önce biraz susmuşlar birlikte. Sonra öbürü kendi kendine anlatır gibi, konuşmaya başlamış:

“Yaa ben Steve Jobs’a yenilmedim bunca sene. Dünyanın en güzel telefonlarıyla, tabletleriyle çıktı karşıma. iPod yaptı, insanların müzik dinleme şeklini değiştirdi. MacBook diye bir laptop yaptı, karşısına geçer ağlarsın. Bizim çalışanlar bile gizli gizli kullanıyorlar, biliyorum. Kilitlenmeyen işletim sistemi yaptı be adam. Hepsine karşı koydum. Windows denen dandik işletim sistemiyle kafa tuttum, mavi ekranımla, kum saatimle kafa tuttum. iTunes yaptı, Media Player ile kafa tuttum. Ezdirmedim kendimi. Ne oldu bak sonunda? Steve rahmetli oldu, ben kazandım. Dünyanın en zengin adamı unvanını bir gün kaptırmadım. Ah ulan ah. Ben bu hallere düşecek adam mıydım?”

Bizimki duruma bir anlam verememiş. Bill Gates ile, dünyanın en zengin adamıyla böyle bir barda karşılaştığına mı şaşırsın, gözündeki yaşlara mı? Bir de adam öyle başı önünde bizimkine bakmadan konuşunca, cevap versin mi vermesin mi bilememiş. Elindeki bluzu fark etmiş sonra. Düz beyaz, önünde ZARA yazan sade bir kadın bluzu. Gece boyunca sildiği göz yaşlarından ıslanmış, buruş buruş olmuş.

Cesaretini toplayıp “Hayırdır abi, kız meselesi mi?” demiş. “Biz seni evli biliyorduk, yengeyle mi aranız bozuldu?” Bill Abi eliyle garsondan bir içki daha istedikten sonra derinden bir iç çekip, sanki bunları hiç duymamış gibi devam etmiş:

533020-3x2-940x627

“Tişört satarak geçti beni yaa, bildiğin on dolarlık tişört satarak. İşte bu bana koyuyor. Ergenlere don satarak, yırtık kot pantolon, mini etek satarak geçti beni. Rahmetli Steve geçseydi yine olurdu, şu Google’ın ortakları geçseydi sesim çıkmazdı ama bu tişörtçüye geçilmek…”

Bunları söylerken bakışlarını önündeki beyaz bluzan ayırmamış. Sonra başını kaldırıp gözlerini bizimkine dikmiş. Uzun uzun gözlerinin içine bakmış ve “Yalnız bırak beni Amancio” diye fısıldamış.

Benim arkadaş oldum olası biraz tabansızdır zaten. Aman bu adamın bakışları bakış değil, korumalarına falan dövdürmesin beni diye hemen topuklamış.

Doğrusunu isterseniz hikâye başta bana pek inandırıcı gelmedi ama arkadaşım cep telefonuyla çaktırmadan çektiği fotoğrafı gösterince inandım. Ağlamaktan gözleri şişmiş olsa da Bill Gates’i hemen tanıdım. Ne yazık ki özel hayatın gizliliğine duyduğum saygıdan dolayı fotoğrafı şimdi burada paylaşamıyorum ama internette bulduğum 23 Ekim tarihli aşağıdaki habere bakarsanız parçaların yerine oturduğunu göreceksiniz.

http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam/haber/1144003-dunyanin-en-zengini-amancio-ortega

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *